Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
POP-KÜLTÜR
04/01/2017

Yeni kitabı sonrasında Yekta Kopan ile konuştuk

Yekta Kopan ile Can Yayınları’ndan çıkan ve toplam 12 ayrı öyküden oluşan yeni kitabı “Sakın Oraya Gitme”yi konuştuk.

“Sakın Oraya Gitme” okura ne vadediyor? Birkaç cümle ile kitabın “tavrını” ve “derdini” nasıl özetlersiniz?
Bu kitapta hesaplaşma ve yüzleşme var. Bir vaadim yok, zaten edebiyat okura bir “anahtar” vaat etmez. Sorular sorar, soruları çoğaltır. İyi bir okur, o sorulara verdiği cevaplardan yeni bir dünya kurmayı başaracaktır. O sorulara cevap aramak, yüzleşmelerin en güçlüsüdür bence.

Her kitap ismi, bir yandan da yazarın mesajıdır diye düşünüyorum. “Sakın oraya gitme, orada tedirgin ruhlar var. Orada tekinsiz anılar var. Orada korku, yılgınlık, ölüm var.” diyorsunuz. Tasvir ettiğiniz yer hayatımızda tam olarak neye karşılık geliyor?
Gündelik hayatımızın her köşesine... Son yıllarda çokça kullandığımız bir cümle bu. “Aman oraya gitme bomba ihbarı var, falanca yola girme trafik fena, şu semte gitme yürüyüş varmış, sakın o konularda yazı yazma başın belaya girer, sakın böyle konuşmalar yapma tehlikeli olur...” Kimi zaman korumacı duygularla, kimi zaman baskıcı bir bakış açısıyla herkes birbirine “Sakın oraya gitme!” diyor. Bu kitaptaki öyküler, “oraya” gitmekten korkmayanlar için yazıldı.



Ülkenin içinde bulunduğu karamsar hava bu kitabın yazımına da yansıdı demek ki...
Edebiyat ve sanat sorular sorar. Temel varlığı soru sormak olan bir üretimin, yaşadığı günden ve zamandan uzakta olması zaten düşünülemez. Bir yazar olmanın ötesinde bir insan olarak etkileniyorum yaşadığımız günlerden. Kötü bir çağdan geçiyor dünya. Edebiyat hem sorular soruyor hem de bütün bu yaşananları kayıt altına alıyor. Ben de bütün bunlarla yazarak yüzleşiyorum.

Kitap yazma süreçleriniz her kitapta benzerlik gösteriyor mu? Gösteriyorsa hangi detaylarda? Ve bu kitaba özel olarak bu süreci biraz anlatır mısınız? Ne gibi bir disiplin gerekiyor sizin açınızdan?
Bu sorunun iki cevabı var. Bir; her kitap ayrı bir dünya. Farklı zamanlarda, farklı dünya bilgileriyle ve farklı bir meselenin peşinde yazılır. İki; her kitap aynı çalışma disipliniyle ve benzer yoğunluktaki emekle tamamlanır. Elimden geldiğince düzenli çalışırım ben. Okumak, notlar almak, defter-kalem çalışması, bilgisayar başında geçen saatler... Bütün bunlar, kitaptan kitaba farklılık göstermez. Yazmak, yoğun bir disiplin gerektirir benim için. “Sakın Oraya Gitme” yıllar içinde tamamlanan öykülerden oluşuyor ama hepsinin gözden geçmesi, tamamlanması ve yeni öykülerin de eklenmesi 2016 yazının tümüne yayıldı.



Bu kitabı diğer kitaplarınız arasında nasıl bir yere koyuyorsunuz? Ya da şöyle sorayım; en çok hangi özellikleriyle ayrılıyor diğerlerinden?
Açıkçası kitaplarım arasında bir ayrım yapmıyorum. Hepsinin farklı ve özel bir yeri var benim için. Elbette en son yazılmış olanın duyguları daha taze oluyor. “Sakın Oraya Gitme”nin bir şimdiki zaman tanığı olarak, yıllar sonra da okunmasını isterim.

Tüm zamanlar dâhilinde sizi en çok etkileyen Türk yazarlar kimlerdir? Ve şu sıralar yerli edebiyatta kimlerin yıldızı parlıyor sizin pencerenizdeki manzarada?
“En iyi” diye başlayan listeleri pek sevmem açıkçası. En iyi, en başarılı, tüm zamanların en etkilisi, ilk beş, ilk on... Sanatın ve edebiyatın bu listelere sıkıştırılamayacağını düşünüyorum. Ama bu sorudan kaçacak da değilim. Sait Faik, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Aziz Nesin, Leyla Erbil, Tomris Uyar, Yaşar Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ferit Edgü, Erdal Öz diye başlayan bir liste yapabilirim. Ama Nazım Hikmet’le başlayan bir şairler listesi yapmazsam uykularım kaçar. O zaman da Oktay Rifat, Edip Cansever, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Ece Ayhan, Murathan Mungan diye başlayan bir liste oluşur. Kurmaca dışı yazanları da saymalıyım. Yani bitmez bu isimler. Günümüzün yazarlarına gelince... Çok net söyleyeyim; Türkiye’de öykü nehri gürül gürül akıyor, kimsenin şüphesi olmasın.

Son olarak; TV serüveninizi kapattınız mı tamamen? Artık sadece YouTube ekranı mıdır sizi izleyeceğimiz mecra? Ve bunun sebebini biraz anlatır mısınız?
YouTube yayıncılığını geleceğin yayıncılığı olarak görüyorum. Şu anda bu platformda yaptığım işlerden çok memnunum. Ama benim için platformlardan daha önemli olan, sözümü özgürce söyleyebilmem. Yazarken de, yayıncılık yaparken de özgür ve samimi olmak yeter bana.

Fotoğraflar: Muhsin Akgün