Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
RÖPORTAJ
04/02/2018

Seksendört'ten Kendimi Kandıramam ile romantik dönüş

Ülkemizin sevilen gruplarından Seksendört, şu sıralar -tam da kış ruhuna uyan- yeni teklisi Kendimi Kandıramam ile gündemde. Grubun solisti Tuna Velibaşoğlu ile yeni teklilerini konuştuk. 


Öncelikle şarkıyla buluşma hikâyenizi öğrenebilir miyiz?
Eser, gitaristimizin dağılan eski grubundan iki ortak arkadaşımıza, Orkan Kaya ve Fırat Ağacık'a ait. Şarkıyı ilk dinlediğim günden itibaren çok sevdim ve kullanmayacakları takdirde Seksendört şarkısı olabileceğini söyledim. Eser aynı zamanda Orkan, Fırat ve Ümtican’ın hayatını kaybeden arkadaşları Gözde'nin de en sevdiği şarkılardan biri de. Gitaristimiz Ümitcan, Gözde'nin anısına eseri hayata geçirmeye karar verdi ve Seksendört'ün Kendimi Kandıramam serüveni böylece başlamış oldu.

Şarkının klibinde Birol Ünel oynuyor, bu işbirliği nasıl gelişti?
Klip yönetmenimiz İmre Haydaroğlu ile birlikte bitkin ve geçmişiyle kavgası olan bir adamın hikâyesini işlemeye karar verdik. Videonun sinematografisini yüksek tutabilmek için çok iyi bir oyuncuya ihtiyacımızın olduğunun bilincindeydik. Birol Ünel aklımıza gelen ilk isimlerden biriydi, fakat açıkçası böyle bir projeyi kabul etmeyeceğine dair bir çekincemiz de vardı. Devreye menajerimizin girmesiyle, Almanya’da yaşayan oyuncu ve ekibiyle temasa geçtik. Grubu tanıdıklarından, eseri ve fikri çok beğendiklerinden bahsettiler. Teklifimizi seve seve kabul edeceklerini söylediler, biz de onları elimizden geldiğince iyi misafir etmeye çalıştık.
 


Yurtdışında da yoğun konser trafiği olan ender gruplardan birisiniz. Gurbetçi seyirciyle yerli seyircinin kıyasını nasıl yaparsın?
Sahneden bakınca söylenebilecek en büyük fark, eğlenme şekilleri. Yurtdışındaki dinleyicilerimiz çok daha rahatlar ve etraf ne der kaygısı taşımadan konsere ve şarkılara iştirak edebiliyorlar. Türkiye’deki dostlarımız ise oradakilere göre daha kontrollü ve daha eleştirel bir bakış açısına sahipler. Aslında bu durum bir açıdan iyi de oluyor. Yurt dışı performanslarımızda bazen biz de gaza gelip dağıtabiliyoruz. Yurt içinde ise daha dikkatliyiz; bu bizi zinde ve disiplinli tutuyor.  

Ne dersin, albüm devri sence de bitti mi?
Mantıken “evet”, duygusal olarak “hayır” diyebilirim. İkisi farklı yollar ve disiplinler. Tüm süreç eldeki imkânlar ve yetenekler doğrultusunda neyi paylaşmak istediğinize bağlı aslında. Yoksa biri diğerinden daha üstün gibi bir durum yok. Nedense bu konuda eski bir alışkanlık ve inanç var, albüm yapmak daha prestijli gibi algılanıyor.

Bir albüme hazırlanmak ve bir tekli hazırlamak arasında hem prodüksiyon hem de konsantre açısından ne gibi farklar var?
En büyük fark, zaman ve maliyet. Tekli yaparken turne hayatınıza ve diğer projelerinize zaman ayırıp devam edebiliyorsunuz. Albüme girildiğinde ise çok ciddi bir zaman ve ekonomi yaratmak gerekiyor. Diğer yandan bir albümde klip çekmediğiniz her şarkı kaba tabirle çöp oluyor. Her tekliye ise, yeni bir albümmüş gibi gereken ilgi ve özeni gösterebiliyorsunuz. Yeni bir video, yeni bir tanıtım süreci ve yeni görseller de bu sürece dâhil.
 


Türkçe sözlü rock müzik kendi içerisinde farklı kutuplar barındıran alternatif bir rock türüne dönüştü, sence siz bu kulvarın neresinde yer alıyorsunuz?
İnanın hiç bir fikrim yok. Şimdi düşündüm de, kendimizi sınıflandırmak için hiç çaba da sarf etmemişiz. Sanıyorum ki bizim tarzımız, elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak.

Belli bir yılı deviren grupların büyük kısmının kadrolarında hep dramatik değişimler yaşanmıştır, siz bir arada kalmayı nasıl başardınız?
En büyük sırrımız ne yaptığımızın farkında olup şükretmek. Zaman ilerledikçe, şartlar değiştikçe ve yaşlar ilerledikçe neye sahip olduğunuzu ve ne bedeller ödeyerek bulunduğunuz noktaya geldiğinizi daha iyi anlıyor ve yorumluyorsunuz. Bazı şeyleri anlayabilmek için uzaktan bakmak gerekiyor. Yaklaşık 20 yıl önce kurulduğumuzu düşünürsek, artık bayağı bir uzaktan bakma şansımız var. Elimizdekinin kıymetini biliyoruz ve ona sıkı sıkı sarılıyoruz. İnsanın her sabah uyanmak için bir sebebinin olması ve o sebebin severek yaptığınız bir iş olması, hayatta sahip olunabilecek en büyük hediye. Buna karşılık yapabileceğimiz iki şey var; birincisi her anına şükretmek, ikincisi ise ara vermeden üretmek.