Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
ANİME
13/03/2018

Buket Tahmaz Savaş, yeni romanı İçimdeki Gölge'yi anlattı

Buket Tahmaz Savaş’ın gerçekliği ve gerçekliğin getirdiği körlüğü hatırlattığı İçimdeki Gölge adlı romanı, Altın Kitaplar etiketiyle satışta. 


İçimdeki Gölge, tam anlamıyla kurgu içinde kurgu barındırıyor. Hikâyeyi bir de senden dinleyelim, ne bekliyor okuru?
Kurgu hayatlar içinde gerçeklik algısına ve seçimlerimize dair derin bir sorgulama bekliyor. Gözümüzün gördüğü mü beynimizin sunduğu mu yoksa ikisi de değil mi? Asperger Sendromlu bir gencin bu hikâyesi, gördüklerimizin gerçekliğini, gerçeklikler içinde nasıl yargıda bulunduğumuzu, zanlarımızı ne kadar sahiplendiğimizi, “kesin doğru”larımız içinde asıl olana karşı nasıl körlük yaşadığımızı, beynimiz ve ruhumuzla verdiğimiz savaşı anlatıyor. Kitaptaki soru gibi; “Ya duyduğunu, gördüğünü, dokunduğunu sanıyorsan? Ya başka bir yapının dizaynı içinde kaybolmuşsan?”

Nedir bu Asperger Sendromu?
3-4 yaşlarında ortaya çıkmaya başlayan, aşırı içe kapanık olma, sosyal ilişkilerde zayıflık, takıntı vb. belirtileri olan bir sendrom. Buna deha hastalığı da deniliyor. Einstein, Beethoven, Van Gogh, Newton, Leonardo Da Vinci’nin de Asperger sendromlu olduğu biliniyor.

Romanda üç ayrı anlatıcı var. Her birinin hikâyesini içinizde yaşamışçasına bize aktarmışsın. Farklı gözlerden aynı hikâyeyi aktarmak nasıl bir deneyimdi? 
Empati duygum çok güçlü. Bir kurguyu zihnimde canlandırırken kendimi kahramanın yerine koyuyorum. Karakterin canı yanınca benim de canım yanıyor. O keyiflenince ben de keyifleniyorum ve duygularımı kelimelere bu şekilde döküyorum. Kurgudan çıktığımda kendimi film sahnesinden çıkmış gibi hissediyorum. Bu hikâyede de, yaşananları üç farklı kişinin ruh haline bürünerek yaşadım zihnimde ve öyle kaleme aldım.

Çok katmanlı bir kurgu var. Bir hikâyede eksik bıraktığınız nokta diğer hikâyede kendini gösterebilecek türden. Bu kurguyu yaparken planlamanda nelere dikkat ettin? 
Ben hikâye yazmadan önce kâğıt üzerinde herhangi bir planlama yapmıyorum. Bir süre öykü zihnimde dolanıyor. Kurgunun kaba hatlarını zihnimde çiziyorum, karakteri oluşturuyorum. Ve bunu yemek yerken, yürürken, kahve içerken yani gün içi uğraşlar arasında yapıyorum. Sürekli düşünüyorum. Sonra hazır olduğumu hissettiğimde yazmaya başlıyorum, yazdıkça kurgu daha da şekilleniyor. Yaza yaza ilerliyorum. Kurgunun okuyucuyu hep hikâyenin içinde tutması gerektiğini düşünüyorum. Okurun kitap bittiğinde bir gerçeklikten çıkıp kendi gerçekliğine dönüşü biraz zaman alıyorsa o kurgu amacına ulaşmıştır bana göre. İçimdeki Gölge’nin hikâyesini de bu şekilde kurguladım. Umarım kitaptaki karakterin soruları bizim de sorularımız olur. Ve umarım İçimizdeki Gölge bize cevaplarımızı da verir… 
 


Farklılıklara, ötekiye bakışımızı da sorgulatan bu roman, bize ötekinin de iç dünyasını ve iç sesini veriyor…
Evet. İçimdeki Gölge’de bunu yetişkinler için ifade etmeye çalıştım. Benzerini, çocuklara yönelik yazdığım Ajan Hızlıpati serisinin ilk kitabında da çocuklara vermeye çalıştım. Sadece kendi türümüzde değil diğer canlı türleri için de geçerli olan, ötekinin düşüncelerini önemsemeyi, farklı olanı, ötekini kabul etmeyi, aynı zamanda diğer türlerin yaşam hakkına saygıyı yerleştirdim öykümün içine. Farklı olanı yok etmek yerine birlikte yaşamayı öğrenmek adına. Merhametli ve vicdanlı bireylerin olduğu gelecek adına. Çünkü o yaşlarda hangi duyguları alırlarsa onu besleyip büyütüyor çocuklar.

Seni bu hikâyeyi yazmaya ne çekti?
İçimdeki Gölge’yi, bir durum birden fazla gerçek barındırabilir, gördüklerimizin ardında çok başka gerçekler olabilir, gerçeklik görelidir düşüncelerinden  yola çıkarak kurguladım. Gördüğümüzü sandıklarımız ve zanlarımızla örülü kesin hükümlerimiz var. Genel olarak bize göre, yargılarımız o kadar doğru ki aksinin olması mümkün değil. Perdenin arkasını merak etmeli, zayıfsak zayıflığımızı eksiksek eksikliğimizi kabul etmeli,  görünmeyenin görünenden çok daha farklı olabileceğini düşünmeli, sorgulamalıyız diye düşünüyorum.

Psikoloji alanına ilgin nereden? 
Asıl merakım, beyin, ruh, görünmeyen, bilinmeyen ve gizem üzerine. Her şeyin bir açıklaması var ama bazı şeyler tam açıklanamıyor. Bilinç gibi, ruh gibi…

Her zaman şüpheci misindir? 
Her zaman şüpheci olmanın sağlıklı bir durum olmadığını düşünüyorum, paranoyaya kadar gider bu. Benim zihnimde derin sorgularım vardır. Şüpheci değilim ama cebimde hep bir “acaba” vardır. Bazen kullanırım bazen kullanmam. Bazen hislerim devreye girer, bazen aklım. Bazen de ikisi sağlam kavgaya tutuşur, ben ikisini de dinlemeyip oluruna bırakırım. Sanırım tavrımı, durumun veya konunun benim için ne kadar önemli olduğu belirliyor.

Gerçeklerle yüzleşmek mi yoksa bir yalanın içinde yaşamak mı? 
Ben her zaman gerçekleri tercih ederim. Yalan, içinde yaşadığınız sürece sizi mutlu etse de sonunda mutlaka doğru galip gelir ve gerçek ortaya çıkar. Gerçeğin vereceği acı yalanınkinden daha az acıtır. Çünkü kabulü daha kolaydır. Ama yalanın yarası derin, hazmı zor olur.