Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
RÖPORTAJ
04/11/2019

Ceren Gündoğdu ile yeni teklisi Kayıp'ı konuştuk

Alternatif müziğin sevilen isimlerinden Ceren Gündoğdu, yeni teklisi 'Kayıp'la müzikseverlerin karşısına çıktı. Yazdığı şarkılarla romantik ve samimi bir müzik dili yaratmanın peşinde olan Gündoğdu ile müzikteki hedeflerini konuştuk.

Öncelikle yeni şarkının hikayesini senden dinleyelim mi?
Kaybettiklerine takılıp yaşamayı unutanlar için, gri anlarda hissedilen acının iyileştiren ve dönüştüren saklı gücünü hatırlatan bir şarkı olsun istedim. Hepimiz zaman zaman hayatın bizden aldıklarına kayıp olarak bakıyoruz ve kayıplarımızın içimizde yeşerttiği bir dünya olduğu gerçeğini yadsıyoruz. Evet, o yeni dünya içimizde dökülen gözyaşlarının etkisiyle yeşeriyor ama, şarkımda da dediğim gibi biri ayrılığı icat etmiş ve bu konuda yapacak bir şey yok. Ayrılık da sevdaya dahil, ayrılık da yaşamaya dair. O yüzden kayıplarımıza rağmen yaşamayı anımsamaya çalışmalı. Kayıp şarkısının bendeki hikayesi böyle, umarım herkes dinledikçe kendi hikayesinden bir şeyler bulur.

Kayıp, müzikal olarak farklı bir yolun habercisi gibi de duruyor. Sence de öyle mi?
Kayıp, melodik yapısı ve sözleriyle aslında diğer şarkılarımla bütünleşiyor. Şarkı yazarken hüznü günlük bir dille aktarmayı tercih ediyor, samimi ve romantik bir müziğin izini sürüyorum. Ama bir yandan da her şarkı insana başka bir şey öğretiyor ve başka yollara davet ediyor. Kayıp’ın davet ettiği melankoli dünyası, kendimi daha ait hissettiğim bir dünya diyebilirim. O açıdan evet, sıradaki şarkılar hakkında ipucu veren bir niteliği var Bir de şu var, şarkılarımın çıkış noktasında hep piyano başındaki Ceren var. Daha önceki şarkılarımın kayıtlarında da tuşluları ben çaldım ama bu sefer klipte de piyano başındayım.

Adeta müziğin içinde doğdun. Bize biraz ailen ve müzikle ilişkinden söz eder misin?
Çok şanslı bir çocuk olduğumu düşünüyorum. Dünyaya gözlerimi açtığım evin salonunda hem piyano hem bağlama vardı; yani benim için hayat müzikle başladı. Babam TRT’nin önde gelen Türk Halk Müziği şeflerinden Zafer Gündoğdu, annem ise hala Türk Müziği Devlet Korosu’nda ses sanatçısı olarak görev yapıyor. Piyano ile oyunlar oynamaya başladığımda, 5-6 yaşlarındaydım. Neşet Ertaş, Ali Ekber Çiçek ve Aşık Veysel gibi ustaların sesinde ve daha da mühimi sözlerinde saklı manayı babamdan dinleyerek, annemin billur sesiyle mırıldandığı nostaljik Türk müziği eserlerine ve piyano başında bestelediği şarkılara hayran olarak büyüdüm. Kısaca her şeyimi anne-babaya borçluyum. İyi ki onların kızı olmuşum da iyi ki böyle bir yolun yolcusu olmuşum.
 



Bir yandan da “Damdaki Kemancı” müzikali devam ediyor. Oyunculukla ilişkin nasıl gidiyor?
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden ve İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Müzikal-Tiyatro Bölümü’nden eş zamanlı mezun oldum. Benim için şarkı söylemek de şarkı yazmak da bir hikaye anlatıcılığı aslında. Yıllar yıllar önce televizyonda Funny Girl izlediğimde, ekrana nasıl da yapıştığımı anımsıyorum. Lise yıllarında bu ilgi tutkuya dönüşünce, kendimi konservatuarda buldum. Mezun olduktan sonra iki sene boyunca İstanbul Devlet Tiyatroları’nda sahnelenen bir Broadway müzikalinde (Sidikli Kasabası Müzikali) başrol oynadım. Şimdiyse üç sezondur Mehmet Ali Kaptanlar, Binnur Kaya, Selçuk Borak, Özgür Çevik gibi müthiş isimlerle beraber Zorlu PSM’de sahnelenen Damdaki Kemancı Müzikali’ndeki başrollerden biriyim. Benim için her zaman müzik ön planda ama oyunculuk, farklı karakterlerin iç dünyasını anlamak noktasında o kadar öğretici bir yana sahip ki, ondan vazgeçmem de pek mümkün değil.

Bu kış ve 2020 için planların neler?
Bir hayalim gerçek olacağından önümüzdeki sene için çok heyecanlıyım. 2020 baharında sözü ve müziği bana ait yepyeni şarkılardan oluşan bir albüm yayınlamayı planlıyoruz. Hazırlıklara başladık. Bir yandan da bol konserli bir kış takvimi bizi bekliyor. Konserlere ek olarak ‘Damdaki Kemancı Müzikali’ ve Moda Sahnesi’ne özel hazırladığımız ‘Duygular Şelale’ konser projesine de devam ediyor olacağım.

Şarkı yazarken sana neler ilham oluyor?
Bu soruyu ‘kelimenin tam anlamıyla her şey’ olarak cevaplayabilirim. Her şey, görmeye, dinlemeye ve hissetmeye açık olmakla alakalı; ama şarkı yazma tutkumu en çok da şahsi hislerim, hayal kırıklıklarım ve duygusal dalgalanmalarım tetikliyor. Hayatımda hiç şarkı yazmak için şarkı yazmadım; tüm şarkılarım şarkı yazmak zorunda olduğumu hissettiğim için yazıldı. İçten dışa akış gibi bir şey bu. Günlüğünü insanlara açıp okutmak kadar da kıymetli bu yüzden…

Müzikteki hedefin nedir?
Elimden geldiğince samimi, bana ait, romantik ve melankolik bir müziğin izini sürmek istiyorum. Hedefim, müziğin büyüsüne, gücüne ve yalnız olmadığımızı anımsatan iyileştirici yanına inanmayı, müzik endüstrisinin kurallarını takip etmekten daha öncelikli hale getirmek. Ayrıca, kendi hikayelerim sandığım hikayelerle, başkalarının hikayeleri arasındaki benzerlikleri keşfetmek. Ve bir ömür şarkı söylemek ve şarkı yazmak...