Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
RÖPORTAJ
17/10/2019

Doğu Yücel'den yeni bir öykü kitabı: Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adam ve Diğer Tuhaf Hikâyeler

Doğu Yücel, altıncı kitabı “Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adam ve Diğer Tuhaf Hikâyeler”de internet çağıyla birlikte değişen ilişkilere mercek tutuyor. Bu tuhaf ve eğlenceli hikâyeleri sevilen yazarla konuştuk.

“Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adam ve Diğer Tuhaf Hikâyeler” üçüncü öykü kitabın. Ayrıca üç de romanın var. Bu defa yazma sürecinde ve ortaya çıkan eserde değişen bir şey oldu mu?
Oldu. Zaten olmalı da. Edebiyatta, ya da sanatta değişime açık olmanız gerekiyor. Ne değişti? Son dört yıl, ülkemizde toplumsal birçok olaya şahit olduk, bunlara kayıtsız kalamazdım, biraz daha gerçeğe yaslanan öyküler çıktı bu yüzden. Ha klasik çizgimden çok da sapmadım, ne kadar gerçekçi bir olaydan bahsetsem de buna gerçeküstü bir toz, bir macera hissi serptiğimi söyleyebilirim.

Kitabın adını taşıyan öykü oldukça ilgi çekici. Bu öykü nasıl aklına geldi?
Şimdi itiraf edelim, herkes kendi adını arada bir Google’luyor! Ben bunu biraz daha sık yapıyor olabilirim çünkü yeni bir kitabım çıktığında bir yerde yorum çıkmış mı ya da verdiğim bir röportaj yayınlanmış mı merakıyla adımı Google’ladığım bir gerçektir. Bir gün adımı Google’ladığımda aniden şimşek gibi bir hayal geçti gözümün önünden. Dedim ki kendi kendime, ya adımı arattığımda kendi ölüm haberimi okusaydım… Önce aklıma düşen bu fikre güldüm, sonra burada aslında güzel bir hikaye fikrinin yattığını fark ettim.

Kitabın başlığı nasıl aklına geldi? Kitabın başlığında Google diye özel bir ismi / markayı kullanmaktan çekindin mi?
Hiç çekinmedim. Çağdaş edebiyatta markalar kullanılıyor. Aslında klasik edebiyatta da kullanılıyor da, bu kitapları bugünden okuduğumuzdan ve o markalar da klasikleştiğinden gözümüze batmıyor. Mesela başlığında Mercedes geçen ne çok kitap ne çok film vardır. Yakın dönemden Romain Puertolas’ın “Bir Ikea Dolabında Mahsur Kalan Hint Fakirinin Olağanüstü Yolculuğu” isimli romanı var mesela. Bu marka kullanımı tabii ki bir tür ürün yerleştirme değil, gerçekliği oluşturma gayesinin bir parçası. Bu kitaptaki öykülerin birçoğunda internetle ilişkimiz yer alıyor, o yüzden en bilinen markayı kullanmam kaçınılmazdı.
 




Kitabın basın bülteninde “internet çağının hiperaktif bir resmi” tanımı geçiyor... Ne dersin bu konuda?
Evet, kitaptaki öykülerin temel meselelerinden bir tanesi internet çağı ile değişen ilişkiler ve diğer insan alışkanlıkları. Kitabın adıyla başlıyor bu durum. Artık yaşadığımızı internetteki faaliyetlerimiz belli ediyor. “Dijital ayak izi” kavramına böyle bakınca varoluşumuzun da ne kadar dijitalleştiğini fark edebiliriz. Bir süre sosyal medyada pasif kalırsanız arkadaşlarınız başınıza bir şey geldiğini düşünüyor. Artık piksellerden ve dijital bilgilerden ibaretiz sanki.

Kitap üç bölüme ayrılmış, “Düş Gibi”, “Gerçek Gibi” ve “Gelecek Gibi”. Neden üç bölüme ayırdın?
Benim tarzım hep biraz “ortaya karışık” olmuştur, o yüzden okura en azından okumak üzere olduğu öykü ne tarzda diye bir ön bilgi geçmek istedim. “Düş Gibi” bölümü benim Alacakaranlık Kuşağı diye özetlediğim, büyülü gerçekçilik, spekülatif kurgu gibi tarzlara açık olan tarafımı temsil ediyor. “Gelecek Gibi” adından anlaşılacağı üzere bilimkurgu öykülerinin çatısı. Kitapta en çok öykü aslında “Gerçek Gibi” bölümünde. Bu bölümde gerçek üstü unsurlara hiç bulaşmadığım beş öykü mevcut. Burada toplumsal konular dışında günümüz ilişkileri ve ayrılık konusu da kendini gösteriyor.
 



Bu bölümdeki “Dr. Sanalaşk: Veya Nasıl Bomba Uzmanı Oldum?” isimli öyküde günümüzde internette başlayan ilişkileri çok ilginç bir kurguda ele almışsın. Nasıl çıktı bu öykü?
Bu konuda yapılmış bir istatistik çalışması var mı bilmiyorum ama kendi çevremde artık ilişkilerin çoğunun internette başladığını görebiliyorum. Genelde karşı tarafı internetteki fotoğraflarıyla beğeniyoruz, sonra flört dönemi başlıyor. O flört de elimizdeki küçük dijital ekranlarda gelişiyor. Bu durum genelde eleştiriliyor. İlişkiler de yapaylaştı falan deniyor. Hatta Black Mirror da bu konuyu biraz teknoloji karşıtlığıyla işlemişti. Ben bu tavrı muhafazakar görüyorum. En azından konuyu tartışmaya açmak istiyordum. Tabii bu öykünün bir de politik hiciv tarafı var. İkisi bir araya geldi.

Öykülerinde yine müzik referansları var. Bunlardan bahsedelim mi?
Bu defa aslında kendimi tutmaya çalıştım ama bir yere kadar yapabildim bunu. “Para Adam” öyküsünün başında Abba’nın Money, Money, Money’sini kullanmasam olmazdı. Teoman’ın ‘Duş’ şarkısındaki meşhur bir mısra ‘Denizler Altında’da da geçiyor. En anlamlı katkı ise Simon & Garfunkel’den geldi, ‘The Sound of Silence’. Kitapta bahsi geçen şarkılardan veya öykülerdeki olayları çağrıştıran şarkılardan uzun bir şarkı listesi hazırladım, Spotify’dan dinleyebilirsiniz.