Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
RÖPORTAJ
10/09/2017

İlker Savaşkurt, Damat Koğuşu'nu anlatıyor

İlk sinema filmi Damat Koğuşu’yla ödülleri toplayan genç yönetmen İlker Savaşkurt, 29 Eylül’de vizyona girecek filmini Postkolik’e anlattı.

İstanbul Film Festivali, Sofya Film Festivali, ECU - The European Independent Film Festivali ve  Harlem Uluslararası Film Festivali gibi festivallere katılan ve burada en iyi yabancı film dahil bir çok ödül ile dönen Damat Koğuşu, 29 Eylül’de vizyona giriyor. Bu iddialı filmi yönetmeni İlker Savaşkurt'tan dinledik.

Öncelikle biraz seni tanıyarak başlayalım mı?
İstanbul doğumluyum. Yeditepe Üniversitesi’nde sinema eğitimi aldım ve daha sonra ABD’ye gidip eğitimime orada devam ettim. ABD’de üç yıl yaşadıktan sonra Türkiye’ye döndüm ve oyunculuk yaptım. TV programlarının pilot çekimleri, reji asistanlığı derken Aşk ve Hayal dizisi, ardından da Ezel dizisinde rol aldım. Bir belgesel çektik, sonra kısa bir film yaptım. 2014 yılında ilk uzun metraj belgeselim Sürgün Türküleri Yılmaz Güney’i çektim. Ardından 2016 yazında Damat Koğuşu’nu tamamladım. Şu sıralar Estonya’da yaşıyorum. 

Damat Koğuşu nasıl doğdu?
Aslında önce Yılmaz Güney için bir şeyler yapmak istedim. Deneyim kazanmak. Yılmaz Güney’in Paris’e gitmesi ve orada bir hapis hayatı yaşaması, hapishane filmi olan Duvar filmini çekmesi bana hep ilginç gelmiştir. Sonunda da Sürgün Türküleri: Yılmaz Güney ortaya çıktı. Bu dönemden önce, 2010 gibi bana bir hikâye anlatılmıştı Damat Koğuşları ile ilgili. O dönem bu hikâyeyi olgun bulmamıştım ama kafamın bir köşesinde Damat Koğuşu konsepti hep kalmıştı. Sürgün Türküler bitince yine hapishane ile ilgili olduğu için devam niteliğinde Damat Koğuşu’nu çektim. 
 



Senaryo ve oyuncu seçimi gibi aşamalardan bahseder misin?
Yazar Mehmet Kala yakın arkadaşım. Mehmet’e yıllar önce Kazım Can Alparslan ile yazdığımız tretmanları verdim ve kafamdaki hikâyeyi, hassas olduğum kısımları anlattım. Bir-iki ay çalıştıktan sonra beni aradı ve Paris’e gittim. İki ay orada beraber çalıştıktan sonra Haziran 2016’da sete girdik. Oyuncu seçiminde ise yine etrafımda olan oyuncu arkadaşlarımdan yararlandım. Musa Can Pekcan, Diyar Karadaş, Barış Atay, Caner Erdem, İbrahim Aköz, Feyzan Soykan, Halit Karaata, Kirkor Dinçkayıkçı, Turgay Atalay ve Münibe Millet ile çalıştım.

Peki ya çekimler?
Daha önce yer aldığım projelerde de karşılaştığım enteresan şeyler var sektörde. Oyuncuya senaryo gönderiliyor ve sete geldiğinde hemen oynaması bekleniyor. Oyuncu hazır mı ya da ekiple kaynaştı mı gibi konular pek düşünülmüyor. Haliyle birkaç gün çok verimsiz geçiyor. Ben bunu aşmak için çekimlerden dört gün önce makyaj kostüm provası yaparken herkesi tiyatroda bir araya topladım. Orada setin kaynaşmasını sağladım. Oyuncularla okuma provası aldıktan sonra, koğuş içindeki mizansenleri çalıştık. Hapishaneyi yere çizdik, kamera açılarını ayarladık. Dört gün sonra herkes hazırdı. Ekip setten önce birbirini tanıyor ve oyunculardan set ekibine herkes birbirinin rolünü ve pozisyonunu biliyordu. Kısa sürede çekimleri bitirmek zorunda olduğumuz için Mehmet ve benim yakın arkadaşım Şeref Nokta ile bir mini senaryo yazmaya karar verdim. Bu aslında senaryomuzun ve çekimlerin haritasıydı. Cep senaryosu olarak tasarladığımız bu kitapçıkta tek tek sahneleri, sahnelerin anlamlarını, odak noktasını ve duyguları verdik. Bunu yapmamızın sebebi herkesin ne ve neden çekildiğini yüzde yüz idrak etmesi gerektiğini düşündüğümüz içindi. Ardından 14 gün gibi kısa sürede çekimleri bitirdik.
 



Damat koğuşları ile ilgili araştırma yaptın mı?
Tabii, önemli bir araştırma sürecinden geçtim. En başta tecavüzün sebepleri okumaya başladık. Sonra ne kadar doğruya oturtabiliriz diye gardiyanlarla, gardiyan emeklileriyle ve suçlularla görüştük. Filmde olanlar gerçek damat koğuşlarında yaşananların çok azı aslında. Kaldı ki illere göre de değişiyor bu. Bayrampaşa ile Diyarbakır Damat Koğuşu arasında uçurumlar var. Biz verebildiğimiz kadarını yansıttık perdeye. Ancak gösterdiklerimiz oralarda yaşananların bir kısmı sadece.

İlk filmin için oldukça ağır bir konuyu ele almışsın, zor olmadı mı?
Sofya Film Festivali’nin direktörü filmimiz için “Yeni bir Midnight Express gibi!” dedi. Bu benzetme beni korkutmuyor mu konusuna gelince; elbette hayır. Bugün yüzlerce ülke sinemasında hapishane filmleri çekiliyor. Her birinde tecavüz ve kanunsuzluk konuları işleniyor. En önemli filmlerden biri olan “Esaretin Bedeli” mesela. Orada da kanunsuzluklar var, keza Yeşil Yol da öyle. Burada amaç bir ülkeyi ya da bir kurumu kötülemek değil. Durumu anlatmak. Bizde de hiçbir ülkede benzeri olmayan Damat Koğuşu denen bir olgu var. Bunu anlatmaya çalışıyoruz. Kimseyi kötü gösterme gibi bir niyetimiz yok.
 



Filmdeki mesajın ne?
Filmin mesajı aslında çok net. Damat Koğuşu’nda tecavüz suçu, sebepleri ve ataerkil toplumun kadınlara yönelimi, adaletin varlığı, insanların linç eğilimi, kanunsuzluk ve kanunsuzluğun yarattığı orman kanunu var. Biz seyirciyi oraya götürüyoruz. “Bu bir gerçek ve deneyimlemeye hazır mısınız?” diyoruz.

Bundan sonraki projelerin neler?
Şimdi Sürgün Türküleri’ nden yola çıkan bir senaryo hazırlıyoruz. Uzun metraj sinema filmi olacak. Oradaki karakterlerin hikâyelerinden yola çıkarak tasarladığımız projeyi 2018’de çekeceğiz. Sonra da dedemin filmini çekmek istiyorum. Bu nihai rotamız esasında. Lakin bu dönemde elimizde başka projeler var. Her şey yolunda gittiği sürece onları da hayata geçirmeyi düşünüyoruz.


Damat Koşuğu fragman: