Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
EDEBIYAT
21/09/2020

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkmış 6 yeni kitap

Dünya ve Türk Edebiyatı’nın önemli eserlerini 1956 yılından bu yana edebiyat tutkunlarıyla buluşturan Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, en yeni kitaplarıyla karşınızda. Bu aralar okuyacak yeni kitap arayışındaysanız, bu çok özel kitaplara muhakkak göz atın.

KARANLIĞIN YÜREĞİ/ JOSEPH CONRAD
Aslen Polonyalı olmasına karşın İngiliz ve dünya edebiyatının köşe taşlarından biri olarak kabul edilen Joseph Conrad’ın en önemli eserlerinden biri olan “Karanlığın Yüreği”, yazarın 1890 yılında Kongo’da yaşadığı, onu derinden sarsan deneyimi anlatıyor. Bugün bir modernizm klasiği olarak anılan yapıtın “kahramanı” Kurtz’un ölürken “Dehşet! Dehşet!” diye haykırışı, yolculuğuna büyük umutlarla başlayan yazarın bu ülkede yaşadığı hayal kırıklığı ve psikolojik sarsıntıyı yansıtır. Bütün büyük edebiyat yapıtları gibi “Karanlığın Yüreği” de zamanla yaratıcısının yazmaya niyetlendiği metnin ötesine geçmiştir. 1899’da yayımlanan roman, yazıldığı dönemin ürünü olmasına ve Avrupalıların Afrika’daki emperyalist sömürüsünü anlatmasına karşın, kuşaklar boyu süren ve günümüze dek uzanan tartışmaları esinlemiştir. Metni bugün hâlâ canlı tutan bu tartışmalar, modernizmin benliği keşfi, yeni anlatım biçimleri arayışı, sömürgeciliğin mirası, toplumsal cinsiyetin inşası, emperyalizmin ve modernleşmenin ekolojik sonuçları vb. etrafında sürüp gider.




BENJAMIN BUTTON’IN TUHAF HİKÂYESİ F.SCOTT FITZGERALD
Yaşlı ve kırış kırış doğan, ama yıllar geçtikçe gençleşen Benjamin Button'ın hikâyesini anlatan David Fincher imzalı Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi filmini izlemiş miydiniz? Brad Pitt’in özel bir oyunculuk sergilediği 2008 yapımı bu film, F. Scott Fitzgerald’ın 1922 yılında kaleme aldığı aynı isimli kitaba dayanıyor. Yaşlı bir adam olarak dünyaya gelip zamanla gençleşme fikri F. Scott Fitzgerald’ı büyülüyordu. Yazarın iki yıl boyunca zihninde evirip çevirdikten sonra 1922 yılında yazdığı Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi’ni Mark Twain’in şu sözü esinlemişti: “Hayatın en iyi kısmının başta, en kötü kısmının da sonda olması ne yazık.” Fitzgerald bu en bilinen hikâyesinde 1860 yılında yaşlı bir adam olarak doğup giderek gençleşen Benjamin Button’ın hayatını anlatır. Benjamin Button yalnızca yaşlı bir adamın bedeniyle dünyaya gelmemiştir. 70’li yaşlarındaki bir adamın zihnine ve zevklerine de sahiptir. Gençleştikçe dirilen bedeniyle birlikte daha aktif bir hayata ve ilgi alanlarına kavuşur. Fitzgerald’ın eşsiz üslubuyla kaleme aldığı bu hikayeyi Bülent Doğan’ın çevirisiyle okuyacaksınız.




AYRILIK ÇEŞMESİ SOKAĞI/ SELÇUK ALTUN
Finans sektöründe uzun yıllar üst düzey yöneticilik yapan Selçuk Altun, 2001 yılında yayınladığı ilk romanı “Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir”den bu yana edebiyat dünyasının içinde. İlk romanını 50 yaşında kaleme alan yazar, şimdi de olgunluk işi olduğu gördüğü son romanıyla okuyucularının karşısında. “Ayrılık Çeşmesi Sokağı”, Selçuk Altun romanlarının bildiğimiz muzip ve gizemli atmosferine kör bir Osmanlı çeşmesinin tanıklığında davet ediliyor. Romanın iki ana karakterini bekleyen büyük sırra doğru yaklaşırken, ustaca aktarılan ilginç yan hikâyelerle pek çok tarihi olaya, kişiye, sanat yapıtına kısacası hayata dair bilgilerle de donanıyoruz. Ziya Adlan, kırk yıldır akademisyenlik yaptığı Cenevre’den dönüp, Üsküdar’la Kadıköy’ün kesiştiği yerde, biraz sapa kalmış bir sokak olan Ayrılık Çeşmesi Sokağı’ndaki bakımsız konağına sığınır. Osmanlı hanedanına mensup bu gizemli adam hastadır. Artvin, hayatta en büyük tutkusu saksafon çalmak olan bir doktora öğrencisidir. Tanımadığı bir adam sol elinin iki parmağını kestirir ve bu olay onun hayatına damgasını vurur. Artvin’in yeni görevi Ziya Bey’in bakıcılığıdır.




DOKUZLA DOKUZ ARASINDA / LEO PERUTZ
1918’de yayımlanan “Dokuzla Dokuz Arasında”, 20. yüzyıl başında Viyana’da göçmen üniversite öğrencisi Stanislaus Demba’nın kimliğini bulma çabasını anlatır. Yüzyıl başı, çok etnikli Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda baskın ve otoriter Habsburg kimliğine karşılık bireyin özgürlüğüne, gelişme ve ilerlemeye duyulan inancın; hümanist bir ahlak anlayışının yavaş yavaş taraftar bulmaya başladığı bir dönemdir. Özel ders vererek geçimini sağlayan Demba, kız arkadaşını başka bir erkekle İtalya’ya gitmekten caydırmak için para bulmaya çalışır. Roman, onun bu uğurda şehirde çaresizce koşturduğu bir günü anlatır. Bir yandan da, daha önce üniversite kütüphanesinden yürüttüğü değerli bir kitabı satmak üzereyken yakayı ele vermekten kıl payı kurtulduğu polisten kaçmaktadır. Perutz, küçük burjuvaları, üst sınıfları, bilim insanları, entelektüelleri, kumarbazları ve kibar hırsızlarıyla dönemin Viyana’sındaki hayatı hicveder. Bu karmaşık sosyal çevrede, kadın düşmanlığı, antisemitizm ve yabancı düşmanlığı gibi unsurların bireyin kimliği ve özgür iradesi üzerindeki etkisine işaret eder.




HALAS / MEHMET RAUF
Hikâye ve romanlarında aşk, ıstırap, arayış, ihtiras gibi daha çok bireysel duygulara eğilen ve Servet-i Fünun topluluğunun en önemli yazarlarından olan Mehmet Rauf’un son romanı “Halas” (Kurtuluş), İstiklal Savaşı’nı konu edinir. Eser, özellikle İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin anlatıldığı ve şehrin bu yıllardaki sosyal yaşamından kesitler aktaran bölümleriyle ilgi çekicidir. Mehmet Rauf’un savaş sonrasında, aralarında Halide Edip’in de bulunduğu, birkaç arkadaşıyla beraber çıktığı İzmir yolculuğunda tanıklık ettiği olayları anlatan “Halas”, ilk kez 1929 yılında basılmıştır. Hayatının son döneminde vücudunun sağ tarafına inen felç nedeniyle kitabını zaman zaman eşine dikte ettirerek tamamlayabilen yazar duygusal, heyecanlı ve bazen öfkeli bir üslup kullanmıştır. Yazarın romanı bizzat Gazi Mustafa Kemal’e ithaf ettiğini de özellikle söyleyelim.




KIZIL VEBA / JACK LONDON
Amerikan edebiyatının en önemli isimlerinden Jack London, 1912 yılında İngiltere’de London Magazine’de yayımlanmaya başlayan Kızıl Veba yapıtıyla “kıyamet sonrası” edebiyatın öncüleri arasına girmiştir. Nüfustaki, bilim ve teknikteki, ekonomideki sıçramaların büyüsüyle gözlerin kamaştığı bir çağda yazar, uygarlığımızın kırılganlığını anımsatır. Yapıtı milyonlarca insanın doldurduğu şehirlerin ve kırların ıssızlığa teslim oluşundaki hızı bütün çarpıcılığıyla ortaya koyar. Yalnızca nüfusun değil, bilginin, üretimin, hatta dilin yitirilişi, eski uygarlıkla köprü olan bir profesörün gözünden yeni insanlığa anlatılır. Peki yeni insanlık bu ihtiyara kulak verecek midir? Kızıl Veba’da yirminci yüzyılın başından yüz yıl sonrasına, 2010’lar dünyasına bakan Jack London’ın öngörülerindeki keskinlik, kitabı bir klasik olmanın ötesinde, günümüz için hâlâ canlı bir eleştiri kılıyor.