Louisa May Alcott’un romanından uyarlanan Küçük Kadınlar, 14 Şubat'ta vizyona giriyor

Küçük Kadınlar filmi, 14 Şubat’ta vizyona giriyor

Louisa May Alcott’un 1868 yılında basılan aynı adlı romanından uyarlanan Little Women (Küçük Kadınlar), çağdaş sinemanın gücünü dönem filmlerini sevenlere iliklerine dek hissettirecek o özel yapımlardan biri. Etkisi sadece edebiyat dünyasıyla sınırlı kalmayan Little Women, bugüne dek pek çok farklı formda uyarlanmış bir klasiktir. Tiyatro oyunları, sinema filmleri, televizyon dizileri, müzikaller, operalar ve radyo tiyatroları Little Women’ı kendi dünyalarına konuk etmiştir. Bu benzersiz hikayenin kahramanları, şimdi de yepyeni bir üslupla, döneminin algısına uygun bir biçimde, başarılı bir kadın yönetmenin gözüyle ve olağanüstü bir kadroyla yeniden milyonlarla buluşuyor.
 

Hollywood yapımları, özellikle de yüksek bütçeli prodüksiyonlarda seyirciyi enfes kadrolarla buluşturmayı beceriyorlar; ancak bu kadar bağımsız ruhlu bir yapımda bu isimleri bir arada izlemek nadir görülen bir şey. Sırf şu kadronun bir arada ne yaptığını görmek için bile insanın hemen bir bilet alası geliyor! Son dönemin en parlak kadın oyuncularından Saoirse Ronan, Harry Potter serisinden sonra şöhretine şöhret katan Emma Thompson, geçtiğimiz yıl Midsommar’daki performansıyla da aklımızı alan ve Mayıs ayında Black Widow filminde de izleyeceğimiz Florence Pugh, HBO’nun Sharp Objects dizisiyle ünlenen Eliza Scanlen, rakipsiz yetenek Laura Dern, Call Me by Your Name’le milyonların sevgilisi olan Timothée Chalamet, Breaking Bad ve Better Call Saul gibi yapımlarla hafızalara kazınan Bob Odenkirk, Fransız sinemasının seksi jönlerinden Louis Garrel ve kadın oyuncu dendiğinde akıllara gelen ilk isim, yaşayan sinema ilahesi Meryl Streep, bu olağanüstü yapımda kamera önüne geçen isimler. Eminiz bu kadroyu görünce Avengers bile kıskanmıştır!
 

Little Women’la bugüne dek yolları kesişmemiş okurlarımız izin biraz da konusundan bahsedelim: 1860’larda, Massachusetts eyaletinin Concord kasabasındayız. Amerikan İç Savaşı, tüm şiddetiyle devam etmektedir. March ailesinin reisi cephede savaşırken, ailenin bekâr kız çocukları Jo, Meg, Amy ve Beth, anneleriyle birlikte malikanelerinde yaşarlar. Bir Noel sabahı komşuları Mr. Laurence tarafından partiye davet edilirler ve bu davette Laurence ailesinin genç torunu Jo ile tanışırlar. İşte bu tanışmayla birlikte March kardeşlerin aşklarına, büyüme telaşlarına, kendi karakterlerini keşfetmelerine ve inandıkları değerler uğruna verdikleri mücadelelere tanık olacağız. Little Women, hem aile olmanın erdemlerini hem de birey olmanın lütuflarını izleyene sunan bir yapım olarak karşımıza çıkıyor.
 

Little Women, dünya prömiyerini New York’un ünlü modern sanatlar müzesi MoMA’da yaptıktan sonra Aralık ayında seyircisiyle buluşmuştu. Film, sadece izleyicilerden değil eleştirmenlerden de tam not almayı başardı. Hatta ödül sezonunda pek çok organizasyon tarafından adaylıklarla şereflendirildi. Oscar ödülleri, Golden Globes, BAFTA ödülleri adaylarını açıklarken Little Women’a pek çok dalda adaylık şansı verdiler; ancak filmin yönetmenine tek bir adaylık bile gitmemiş olması dünya basınında oldukça tuhaf karşılandı. “En İyi Film” de dahil olmak üzere toplam altı dalda Oscar adaylığı bulunan Little Women’ın yönetmenini aday bile yapmamak, dünya basınında kadınlara uygulanan adı konmamış çifte standardı bir kez daha gözler önüne serdi!

Little Women, gördüğü tartışmalı muameleye rağmen dünya çapında milyonları kendine hayran bırakmaya devam ediyor. 40 milyon dolarlık bütçesini çoktan amorti eden film, şu sırada global gişede 130 milyon doların üzerinde hasılat yapmış durumda. Ataerkil toplumun normlarına göğüs geren kadınların öyküsünü anlatan bu filmin ödül sezonunda yaşadığı haksızlıklara rağmen elde ettiği gişe başarısı, herhalde “otoritelere” verilmiş en güzel cevaptır diye düşünüyoruz. İzlemek için sabırsızlandığımız Little Women, ülkemizde 14 Şubat’ta sinemaseverlerle buluşacak.