Postkolik_Loader
Haberi Paylaş!
POP-KÜLTÜR
11/07/2018

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan yaz okumalığı 4 Stefan Zweig kitabı

Stefan Zweig, eserleri ve sıra dışı hayat öyküsüyle dünya edebiyatının en önemli kalemlerinden... En iyi biyografi yazarlarından biri olarak kabul edilen Zweig’ın eserleriyle henüz tanışmadıysanız, işte zamanı! 


Stefan Zweig’ı tek bir kelimeyle anlatacak olsak, o kelime herhalde “özgürlük” olurdu. Roman, şiir, öykü, deneme ve oyun gibi farklı türlerde önemli çalışmalara imza atan Avusturyalı yazar, yaşamı boyunca hep toplumun özgürlüğü için mücadele etti. Yazmaya olan müthiş yeteneği sayesinde henüz 23 yaşındayken felsefe doktorasını tamamlayan Zweig, Yahudi olmasından ötürü Hitler’in iktidarı ele geçirdiği 1934’ten sonra, kendi ülkesinde yaşama imkanı bulamadı. Nazilerin yoğun baskısı altında zor zamanlar geçiren ve kitapları yakılan Zweig, çareyi önce İngiltere’ye ardından da Brezilya’ya taşınmakta buldu.


Satranç, Amok Koşucusu, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat, Olağanüstü Bir Gece gibi unutulmaz kitapları ona büyük bir ün kazandırmış olsa da, son derece hassas bir yapıya sahip olan Zweig, Hitler’in ve dolayısıyla faşizmin yükselişine daha fazla dayanamadı ve 1942 yılında -61 yaşındayken- eşi Lotte birlikte intihar ederek hayatına son verdi. Stefan Zweig, devlet töreniyle Petropolis Mezarlığına gömüldü, Petropolis’te bulunan evleri ise müzeye dönüştürüldü. Bu sıra dışı hayat hikayesini daha detaylı öğrenmek isteyenlere 2016 yapımı Stefan Zweig: Farewell to Europe adlı filmi izlemelerini şiddetle tavsiye ederiz.

Şimdi gelelim bu dev yazarın tavsiye edeceğimiz kitaplarına... Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan yayımlanan bu dört kitap, bu usta kalemi daha yakından tanımak için harika bir fırsat olacak.

 

KIZIL
Zweig, gençlik dönemi yapıtlarından Kızıl’da öğrenim için Viyana’ya giden genç bir tıp öğrencisinin büyük kentin gerçekliğine uyum sağlama ve yetişkinliğe adım atma sürecini anlatır. Kendini birdenbire ailesinden uzakta soğuk bir odada yapyalnız bulan bu “çocuksu” genç adam, zamanla girdiği bunalımın etkisiyle hayallerinden ve başlangıçta büyük bir hevesle sarıldığı tıp eğitiminden vazgeçme noktasına gelir. Tam da o günlerde kızıla yakalanan ve yardımına ihtiyaç duyan bir kız çocuğu onu hayata geri çağırır… 1908 yılında kaleme alınan roman, Zweig’ın daha o zamanlardan bir roman üstadı olup çıktığının kanıtıdır. Üstelik sonraki yapıtlarında sıklıkla karşılaştığımız bir temanın peşine henüz kariyerinin başındayken düştüğünü; gaddar bir dünyada varoluşunu sürdüremeyecek kadar kırılgan insanların acılarını baştan beri dert edindiğini ortaya koyması açısından da önemlidir.


GEÇMİŞE YOLCULUK
Zweig’ın 1920’li yıllarda yazdığı tahmin edilen bu kitabın el yazması, ölümünden sonra oldukça geç bir tarihte, 1970’lerde gün ışığına çıkarıldı. Ve aşkın sınır tanımazlığı üzerine yazılmış en yoğun, en etkileyici metinler arasındaki yerini aldı. Geçmişe Yolculuk, zamana, mekâna ve değişen koşullara direnen yasak ve tutkulu bir aşkın hikâyesi. Bu çılgın aşk, önce okyanusun ve daha sonra da Birinci Dünya Savaşı’nın araya girmesiyle dokuz yıllık bir kesintiye uğrar. Yıllar sonra yeniden buluşan iki sevgilinin hayatları büyük bir değişime uğramıştır. Önlerinde uzanan belirsiz geleceğe, geçmişin sürekli aralarına giren gölgesine rağmen, aşk doludizgin sürmektedir… 


MECBURİYET
Savaş karşıtı görüşleriyle tanınan Zweig I. Dünya Savaşı boyunca bu görüşlerini yaymayı kendine misyon edinmişti. Avrupalı ve “dünya vatandaşı” kimliğine büyük değer veren yazar, yapıtlarında savaşın yıkıma uğrattığı “eski dünya”nın değerlerinin kayboluşunu büyük ölçüde dert edinmiştir. Mecburiyet’in ana karakteri ressam Ferdinand da savaş sırasında askere alınmamak için İsviçre’ye kaçmıştır. Bir gün askerliğe elverişliliğinin tespiti için konsolosluğa davet edildiğinde, karısının şiddet karşıtı duruşuna ihanet etmemesi yolundaki telkinlerine karşın kendini gitmek zorunda hisseder. Görev duygusu, savaş karşıtı düşünceleri ve karısına duyduğu sevgi arasında sıkışıp kalır. Ferdinand her ne kadar “insanlığın ötesinde bir vatanı” olmasa da, “yirmi milyon insanı boğan o zinciri” kıramayacağını düşünür.


AY IŞIĞI SOKAĞI
Fransa’nın bir liman kentinin denizci mahallesinde gezinirken duyduğu arya söyleyen sesi izleyerek tanımadığı insanların marazi hayatlarına dalan bir gezgin; patronuna kölece bağlılığı yüzünden korkunç bir eyleme sürüklenen karanlık, itici ve yabani bir hizmetçi; 1810 yılında İspanya’daki savaşta yaralanan, düşman bir ülkede amansız bir hayatta kalma mücadelesine girişen bir Fransız albay; 1918 yılının bir yaz gecesi Leman gölünde bulunup kurtarılan, ancak sonra yüreğini kavuran yurt özlemine yenik düşen bir Rus savaş esiri; yaşıtları üniversiteye giderken hâlâ liseye devam eden avare bir gencin öğretmeninin otoritesine isyan ettikten sonra ödediği ağır bedel.... Zweig bu öykülerde insanı insanlıktan çıkarıp en uç noktalara sürükleyen deneyimlerin izini sürerken, okuru da ister istemez karakterlerinin ruh çalkantılarının içine çekiyor…